DOĞA-TARİH-GEZİ
TOROSLARIN
KOYNUNDA BİR İNCİ TANESİ
MERSİN
Derler
ki; bundan çok yıllar önce bir gün, köpekbalığı
avından dönen yorgun balıkçılar oldukça iri
bir balıkla karşılaşmışlar. Köpekbalığı
sanarak vurdukları balığın karnını yardıklarında,
içindeki Mersin yazısını fark etmişler.
Oradaki bir yaşlı, bunun bir Tanrı işareti
olduğunu söyleyip, “Bu bir Mersinbalığıdır
ve sizler de Mersinlilersiniz” deyince, yörenin
adı da Mersin olarak kalmış.
3
asır önce bu yöreden geçen Evliya Çelebi’nin
de konakladığı Mersinoğlu Türkmen köyünün
yine bugünkü kentin adına kaynaklık ettiği
kimi tarihçilerce ileri sürülmektedir. İlin diğer
adı olan İçel’in ise Anadolu Selçukluları
tarafından verildiği ve Toros'ların ötesindeki
iç diyar anlamında kullanıldığı tarihi
kaynaklarda geçmektedir.
1840’da
Adana vilayetinin Tarsus kazasına bağlı bir köy
olan Mersin, 1877’de kaza haline getirilmiş ve
10 yıl sonra da Mersin sancak, Tarsus ise ona bağlı
bir kaza olmuş. Aynı dönemde Silifke merkezli
İçel sancağı da ayrı bir yerleşim birimidir.
Bölge, 1918-22 yılları arasında İngiliz ve
Fransız işgaline uğramış ve Ankara antlaşmasının
ardından, Mersin 3 Ocak 1922’de Türk ordusunca
kurtarılmıştır. 1924 yılında İçel ve
Mersin adıyla iki ayrı il olarak kurulan
merkezler, 1933’de birleştirilerek merkezi
Mersin olan İçel ili şeklinde düzenlenmiş.
Doğal
yapısının % 60’ı dağlardan oluşan Mersin
ili, Torosların kuzeyinde yörüklere ilginç
mekanlar sunarken, Akdeniz kıyısındaki ovalarıyla
da tarih boyunca birçok uygarlığa ev sahipliği
yapmıştır. Yörenin en önemli denizle bağlantı
noktaları olan Silifke, Anamur ve Mersin limanları
dışında, yıkık dökük de olsa her köşe başında
bir Roma ya da Bizans yapısıyla karşılaşmak mümkün.
Tarihi ve
doğal güzellikleriyle ayrı yazıların konusu
olabilecek zenginlikteki Tarsus, Silifke ve diğer
yerleşim yerlerini başka sayılara bırakarak,
şimdilik sadece Mersin il merkezini ve civarını
tanıtmak istiyorum.
1886 yılında
işletmeye açılan demiryolu hattı ve bölge
ticaretine yön veren limanıyla hızlı bir gelişim
yaşayan Mersin, son 20-30 yılda artan sanayileşmesinin
ve özellikle serbest bölgenin kurulması ardından
daha bir serpilip büyümesi yanında turizm bölgesi
olarak da yoğun yatırımlara muhatap olunca, büyük
miktarda iç göç alması kaçınılmaz olmuş.
Bugün, milyonluk nüfusuyla sorunlara boğulmuş
bir büyük şehir olarak nefes almakta zorlanıyor.
Beton
bloklarla doldurulmuş sahilleriyle turizme yanlış
kapıdan girmekle eleştirilen kentin mimari yapısı
kadar, gittikçe azalan tarımsal alanların, hele
bir zamanlar ova kesimine tamamen hakim olan
narenciye bahçelerinin yok oluşunun estirdiği
nostaljik iç çekmeler de Mersin’deki değişimin
gri yüzünü sergilemekte.
Tıpkı
bir savaş filmindeki, dört bir koldan düşmana
saldıran kuvvetlerin görüntüsü gibi; batı yönünde
dev teknolojisiyle mekanize birliklerin hücumunu
andıran yapılaşmanın eseri olan turistik amaçlı
ve çok katlı sitelerin tarım arazilerine üstünlüğü
sergilenirken, şehrin doğu yönündeyse piyade
saldırısına benzer bir atakla varoşların bir
iki katlı boyasız badanasız gecekondu tipli yapılaşma
saldırısı sürüp gidiyor. Önlerine kattıkları
güçsüz narenciye bahçelerini fazla bir
direnmeyle karşılaşmadan söküp atarak denize
dökmeye kararlı iradenin karşısında durmak da
epeyce güç gibi.
Yakın
zamanlardaki Adana depreminden de ders alınmadan
sürdürülen deniz dolgulu araziler üzerindeki
15-20 katlı süper lüks apartmanlar rengarenk görüntüleriyle
kent sokaklarına modern bir hava vermekteyse de,
doğal güzelliklerden çok şeyleri alıp götürdüğü
de kesin. Eski semtlerdeki 15-20 metrelik dev
palmiye ağaçlarının yerini bu beton bloklar
arasındaki cüce yeşil çimenlerin tutması mümkün
mü ?
Şehrin
ticaret merkezi olan eski sokaklarında dolaşırken,
kesme taş işçiliğinin pek çok güzel örneğiyle
karşılaşırsınız. Tatlıcı ve şalgamcıların
ayrı bir renk kattığı bu dar sokakların cıvıl
cıvıllığına dalmışken, her yolun Roma’ya
çıkışı gibi kentin her yerinden görülen ve
gündüz feneri etkisiyle yolunu kaybedenlere yön
veren, 52 katlı Türkiye’nin en yüksek binasını
incelerken bulursunuz kendinizi.
Eski usul
saat kulelerini andıran bu dev yapı, bembeyaz dış
cephesi üzerindeki yüzlerce küçük penceresi
ile değişik bir mimari tat veriyor belki ama şehrin
silueti içerisinde fazla sayıda yüksek bina
bulunmadığından biraz da tuhaflık sergiliyor
doğrusu. Üç büyük şehrin görüntüsü içinde
alışkanlık kazanan gökdelen mimarisi, Mersin için
biraz garip bir duygu verse de, yükseklik korkusu
duymayanlar adına 52. kattan yapılacak bir şehir
seyrinin ayrı bir keyif verici unsur olduğunu söylemeye
gerek yok sanırım.
Boyunları
yoran bir ilgiyle süren hayranlık dolu
incelemenin ardından dinlenmek üzere güneye,
sahile inmek en iyi çare. Bir deniz kenti olarak,
kirletilmiş suyuna rağmen kıyıların kent
insanı için vazgeçilmezliği ortada. İri
kayalar üzerine tünemiş amatör balıkçıların
sabırlarını test ettikleri saatler sonunda
yakaladıkları balıklar, kirli sulardan
kurtulduklarına duacı mıdırlar bilinmez ama akşamları
güneşin batışına doğru fotoğraf tutkunları
için en favori mekanları oluşturduğu kesin
gibi.
Yıllardır
denizin doldurulmasıyla kazanılmış
kilometrelerce uzunluktaki sahil bandında düzenlenmiş
olan parklarda çocukların oyun heyecanına, ufuk
çizgisine bağdaş kurmuş dev yük gemilerinin
seyrini katarak demli çayınızı
yudumlayabilirsiniz. Bu civardaki balıkçı barınağı
da en kalabalık gezi alanlarından birisi.
Ufak kayıklardan
büyük balıkçı teknelerine kadar yüzlercesinin
dizildiği barınakta, taze balık tutkunları için
hazır yemek sunan dev teknelerdeki su üstü balık
restoranları kadar, ertesi günün hazırlığı
olarak ağlarını tamire çalışan yorgun balıkçıların
renkli görüntüleri de ilginç fotoğraf
mekanlarını oluşturmakta.
Sydney’deki
ünlü opera binasını andıran mimarideki Mersin
Güzel Sanatlar Galerisi de yine bu bölgede.
Sahil yolunda yapılacak uzun bir yürüyüş, kıyıyı
döven haşin dalgaların ve martıların
sesleriyle renklense de, bazı bölgelerdeki
kanalizasyon katkılı kötü kokuların olumsuzluğuyla
keyfinizi kaçırabilir.
Serbest bölgenin
hemen yanındaki parkta ilginç bir anıt sessiz
sedasız selamlar sizi. Dikilitaş benzeri bu
kahverenginin değişik tonlarındaki taş yapı,
hazin bir olayın anısına dikilmiş olan Refah
anıtıdır. İkinci Dünya savaşının en
hareketli döneminde, İngiltere’ye sipariş
edilen denizaltı ve uçakları teslim almak üzere
Mısır’a doğru yola çıkan askeri kafilemizi
taşıyan Refah gemisinin, 23 Haziran 1941 gecesi
Mersin açıklarında torpillenip batırılması sırasında
şehit olan 111 askerimizin anısına yapılmış
bu anıt.
Mersin,
anıtları ve heykelleri bol bir kentimiz. Sahil
boyunca uzanan parklar içinde bir çok heykel yer
alıyor. Özellikle Kıbrıs çıkarması anısına
düzenlenmiş anıtlar ve o zaman kullanılan uçak
ya da gemi gibi eski malzeme örneklerinin oluşturduğu
ilginç mekanlar çocukların yoğun ilgisini çekiyor.
Çukurova’nın
malum sıcağına, denizin etkisiyle yüksek oranlı
nemin de eklenmesiyle yaz aylarında yaşanması
zor bir yer haline gelen Mersin’de, dışardan
gelenler sahildeki yazlıkları tercih ederken,
kentin yerlileri ise daha çok Gözne ve Fındıkkıran
gibi Torosların iç kısımlarındaki yüksek
yaylaların serin havasına koşmaktadır. Şehir
merkezinden kuzeye doğru yapılacak 10 km.’lik
kısa bir yolculukla tırmanılan tepelerden şehrin
ve denizin nefis görüntülerini izleyerek
rahatlamanız mümkün. Gerçekten de, ayaklarınızın
altına serilen şehrin tamamını kuş bakışına
yakın bir açıdan izlemek kadar, ufka uzanan
masmavi suların dinlendiriciliği içinde fındık
kabuğu boyutlarında gözüken onlarca rengarenk
yük gemisinin resmi geçidi de gözleri
dinlendirmek için birebir.
Her
yeri kaplayan çam ağaçları arasında uzanıp
giden yol kenarlarında piknik yapmaya çalışan
insanların dumanlar ve kebap kokuları içindeki
günlük maceraları geçici bir çözüm oluştursa
da, 30-35 km. ilerideki harika yaylaların serin
havası kadar, her türlü meyve ve çiçeklerle süslü
bahçeler içerisindeki dubleks villaların
cazibeli görüntüsü de, burayı mekan
edinenlerin nefis bir tatil süresi geçirmelerinin
belgesi sanki.

BU HABERLE İLGİLİ DİĞER
GELİŞMELER
Haber
listemize üye olup tarım sektöründeki haberlere,
geliştirici herkese açık tartışma platfomlarına
katılabilirsiniz.
.
|
Mail
adresinizi sol aşağıya yazın ve "Listeye
Gir" butonuna tıklayın. |
|
Karşınıza
gelecek sayfadaki formu eksiksiz doldurun. |
|