ARAŞTIRMA
ARAŞTIRMACI
GÖZÜYLE BİTKİLERİN ANADOLU SERÜVENİ
A. Nedim Nazlıcan
Sofralarımıza
misafir olan gıda ürünleriyle öylesine içli dışlı olmuşuzdur ki;
sanki insanlık tarihi var olalı beri hepsi birer mutfak demirbaşıymış
diye düşünürüz çoğu kere. Pek çok insan bilmez ki, bugün market
rafları ya da pazarcı tablalarına elimizi uzatarak kolayca sahiplendiğimiz
bitkisel ürünlerin büyük bir kısmını görememiş, tadamamış nice
şanssız kuşak vardı geçmişte.
Atalarımızın yüzyıllar boyu birkaç basit gıda ürününe mahkum kaldığını
öğrenmek, şükretmeyi unutan kuşaklar için fazla bir önem taşımasa
da, geçmişe meraklı insanlar için epeyce duygulandırıcı bir konu
olsa gerek. Havva ananın verdiği yasak elmayı yedi diye cennetten
kovulan Adem babamızın hikayesi elmanın ne kadar eski bir meyve
olduğunu ispatlar belki ama her bitki o kadar uzun boylu bir tarihi
birikime sahip değildir şüphesiz. Daha dün denilebilecek yakınlıkta
piyasalara düşmüşleri de vardır mutlaka. İşte bu yazı; eskisi
veya yenisiyle, yaşam kaynaklarımız olan bitkilerin Anadolu'daki
varoluş ve yayılış macerasının bir özeti olacaktır.
Dünya'nın
oluşumuyla ilgilenen bilim adamlarının iddialarına göre; yerkürenin
meydana gelişi 5 milyar yıl, hava ve suya kavuşarak üzerinde yaşanılacak
hale gelişi ise 4 milyar yıl önceye denk gelmektedir. İlk insanın
türeyişi 14 milyon yıl öncesine giderken, bugünkü gelişmiş insan
ırkı ise 50 bin yıllık bir tarihe dayanmaktaymış. Ateşi bulan
insanoğlunun, etin lezzetini arttırdıktan sonra yeni tatlar arama
ve beslenme adına, belki hayvanları da taklit ederek bitkiler
dünyasına adım atışı, oldukça uzun zamanlar öncesine dayanmaktaysa
da; yerleşik hayata geçmeleri ve hayvanları ehlileştirip, bitkileri
kültüre alma çabaları çok daha yeni bir döneme, ancak binlerle
ifade edilen kısa bir zaman dilimine denk düşüyor.
Arkeolojik
araştırmalarda elde edilen verilere göre; tarımsal faaliyetlerin
geçmişi, günümüzden 10 bin yıl öncesine kadar uzanmakta. Fırat
ve Dicle havzasındaki bereketli topraklar, ilk çiftçilik uğraşısının
başladığı yerlerdir. Avcılıkla geçinen ilk insanlardan bu yana,
zaman içerisinde çeşitlenen beslenme biçimlerine bitkiler de katılınca,
tahıllardan sebze ve meyvelere uzanan bir bitki zenginliği insanoğlunun
kullanımına açılmış olur. Artan nüfus ve doğadaki değişiklikler
de yerleşik tarıma geçişi hızlandıran zorunluluklar olmuş olabilir.
Anadolu'
nun değişik bölgelerinde bulunan oldukça eski yerleşim yeri kalıntılarından
elde edilen bulgular, günümüze kadar bozulmadan gelen birçok bitki
tohumunun varlığından, yöre insanlarının tarımsal faaliyetlerini
ve beslenme biçimlerini bizlere aktaran deliller olmaktadır. Örneğin;
Güneydoğu Anadolu' daki Çayönü kalıntılarında, bazı yabani buğday
formlarına ait tohum örneklerine rastlanmıştır. İlk kültüre alınan
bitki grubu olan tahıllar için de Anadolu bir gen merkezidir zaten.
Başlangıçta taneler çiğ olarak yenir ya da hamur haline getirilen
tahıllar, kızgın taşların üstünde pişirilerek ekmek yapılırmış.
M.Ö: 35004000 yıllarında Mısır ve İsviçre'de ekmek yapımının bilindiğine
dair kabartma duvar resimleri bulunmuştur.
Yabancı araştırmacıların da fikir birliği içinde oldukları üzere;
buğday, arpa, yonca, soğan, sarımsak, üzüm, lahana, havuç, bezelye
ve armut gibi bitkilerin anavatanı gerçekten de Anadolu' dur.
Kıymetini bir türlü bilemesek ve hakkını tam anlamıyla veremesek
bile, koca yerküre üzerinde yaşamaya uygun böylesine zenginliklerle
dolu bir toprak parçası da çok fazla sayıda değil belki. Büyük
bir kısmını kesip yakarak yok ettiğimiz ormanlarımızın azalışına
rağmen; Amerika, Afrika ve Avustralya kıtaları gibi çok büyük
yüzölçümlerine sahip kara parçalarıyla kıyaslanabilecek zenginlikteki
bitki çeşitliliğine sahip bir coğrafyada yaşadığımızın daha fazla
bilincine varmamız gerekiyor aslında.
Ülkemizin
ayrıca, tüm Avrupa kıtası toplamı kadar bitki türüne ev sahipliği
yaptığını ve sadece bir ülkeye ya da bir bölgeye has türler anlamında
kullanılan endemik bitki türleri bakımından da Avrupa kıtası toplamından
daha fazla ( yaklaşık 3 000 tür ) bitki türüne sahip olduğunu
bilmek elimizin altındaki toprakların değerini daha iyi anlatmaktadır.
Tarımsal
faaliyetlere girişen insanoğlu, öncelikle sığır, köpek ve koyunu
evcilleştirmiş, aynı dönemde buğday, arpa, pamuk ve mısır gibi
ürünleri yabani hayattan kurtarıp düzenli biçimde ekerek kültüre
almıştır. Yerküre üzerinde doğal olarak yetişen yüz binlerce bitki
türünden 3 bin kadarı insanlarca tercih edilmiş ve bunlardan da
ancak 150 bitki türü yoğun olarak ekilip biçilmiştir.
Önemli
bitki türlerinin ülkemize giriş dönemleri ve yayılışlarıyla ilgili
kısa bir araştırma yapıldığında, insanı şaşırtan gerçeklerle karşılaşmak
mümkün. Tahmin edilebileceği gibi, tahıllar insanoğlunun ilk göz
ağrısı bitki türleri olmuş. Ülkemize ait ilk istatistiklerde de
bu durum açıkça görülmektedir. 1927 yılı rakamlarına göre; 4.3
milyon hektarlık ekim alanlarımızın % 90'ı tahıllardan oluşmaktaydı.
Tahıllar
içinde de başı arpa çekmiş. Anadolu'nun en eski kültür bitkisi
olan arpa, Ön Asya, Mısır ve Türkmenistan için de oldukça eski
bir tarihi geçmişe sahiptir. Sonra buğday kültüre alınmış ve besinlerin
kralı olarak ekmek üretiminde kullanılmaya başlandığından bu yana
da tacını ve önemini hiçbir ürüne terk etmemiştir. Bugün için
bile, vazgeçilmezler listesinin ilk sırasında yer alan buğday
bitkisinin Anadolu, Suriye ve İran'ı içine alan bölgede ilk kez
ortaya çıktığı, Anadolu' nun doğusunda doğal olarak yetişen bir
çok yabani buğday formlarının tespit edilişi, bu coğrafyanın buğdayın
gen merkezi olduğuna dair kesin bir delil oluşturmaktadır. Bölgedeki
arkeolojik kazılarda, M.Ö: 40005000 yıllarına ait olduğu belirtilen
buğday tanesi kalıntılarına rastlanılması, buğday tarımının geçmişi
hakkında iyi bir fikir vermektedir. 1927 yılı tarım sayımında
2.2 milyon hektarlık ekim alanından 1.3 milyon ton buğday üretildiği
belirlenmişken, günümüzde 9 milyon hektarı aşan bir ekim alanından
1820 milyon tonluk üretim söz konusudur.
Yulaf
nispeten yeni bir üründür. Günümüzden 2500 yıl öncesine kadar
gider tarihçesi ve anavatanı yine Anadolu' dur. Çavdar' ın anavatanı
da Anadolu ve Orta Asya' dır. 2000 yıl önce kültüre alındığı sanılan
çavdarın Avrupa'ya yayılışı da topraklarımız üzerinden olmuştur.
Bütün bu tarihi gerçekler de göstermektedir ki; öyle batılılar
gibi ekmeğe uzaktan bakar gibi durmak yerine, bir oturuşta yarım
ekmeği mideye indirme alışkanlığımızın temelinde, memleketlimiz
olan tahıllara duyduğumuz tarihi bağların büyük etkisi var olsa
gerek.
Mısır
yeni Dünya'ya ait bir ürün. Meksika ve Orta Amerika'da günümüzden
45 bin yıl öncesinde ortaya çıktığı ve 1492'de Amerika'nın keşfinden
sonra da diğer kıtalara yayıldığı bilinmektedir. Aynı dönemde,
ülkemize de Mısır üzerinden girdiği için, bu ülkenin adını alarak
tanınmıştır. Dünyanın en fazla ekilen 34 bitkisinden birisi olan
mısırın insan ve özellikle hayvan beslenmesindeki önemi nedeniyle,
ülkemizde de son yıllarda giderek artan bir üretimi söz konusudur.
1927'deki 130 bin tonluk üretime karşılık, bugün 2.3 milyon tonluk
üretim seviyesine ulaşılmıştır.
Tanelerini
pirinç adıyla tanıdığımız çeltik bitkisi ise, M.Ö: 3000 yıllarından
beri Hindistan ve Çin'de yetiştirilen, bizdeki buğdayın ağırlığı
gibi, o ülke insanlarının ana besin kaynağını oluşturan bir üründür.
Ülkemize girişinin 5 asır kadar önce, Suriye ve İran üzerinden
olduğu ileri sürülmektedir.
Yemeklik
tane baklagillerden fasulyenin anavatanı Güney Amerika olup, ülkemize
girişi 200 yıllık bir tarihi geçmişe sahiptir. Nohut bitkisinin
gen merkezi Güney batı Asya ve Akdeniz bölgeleridir. Ülkemizin
de içinde bulunduğu bu yörelerde, M.Ö: 3000 yıllarına ait kalıntılarda
bile nohut tanelerine rastlanılması, tarımının eskiliğine kanıt
oluşturmaktadır. Mercimek ise; M.Ö: 70008000 yıllarına kadar uzanan
izlerden anlaşıldığı üzere, ilk olarak Ortadoğu'da ve Anadolu'da
kültüre alınmıştır.
Susam Orta Afrika'dan dünyaya yayılmış olup, 2500 yıllık bir tarımı
söz konusudur. Anadolu'da da çok eski tarihlerden beri ekilip,
ticareti yapılmaktadır. Yerfıstığının anavatanı Güney Amerika'dır.
Peru ve Brezilya'da pek çok yabani formlarına rastlanmıştır. Ülkemizdeki
tarımının ancak bir asırlık bir geçmişe dayandığı bilinmektedir.
5 bin yıldan beri Çin'de tarımı yapılan soyanın ülkemize girişi
de 1. Dünya savaşı yıllarına denk düşmektedir.
Ayçiçeğinin
anavatanı da yine Peru ve Meksika gibi Güney Amerika ülkeleri.
1600'lerde Avrupa' ya yayılmış, ülkemize ise Balkanlı göçmenlerce
1920'li yıllarda getirilmiştir. Trakya bölgemizde yoğun olarak
tarımı yapılmaktadır.
Pamuk,
anavatanı Orta Amerika olan ve tarihin çok eski devirlerinden
beri tarımı yapılan bir bitki. Oradan Mısır'a ve ülkemize getirilmiş.
Özellikle, Ege ve Çukurova'da yaygın olarak tarımı yapılır olmuş.
Öyle ki, 1830'lardan bu yana Çukurova bereketli toprakları üzerindeki
pamuk tarımıyla anılır olmuş ve ekonomik yapıyı büyük oranda pamuk
üretimi ve ticareti şekillendirmiştir.
Patates,
yine bir Amerika kıtası orijinli bitki. İspanyol ve Portekiz denizciler
tarafından 16. yüzyılda Avrupa' ya getirilmiş, ülkemizde tanınıp
tüketilmesi de topu topu 120130 yıllık bir geçmişe sahip. Tropik
bölgelerde yetişen şeker kamışından çok sonra ılıman bölgelerde
ortaya çıkan ve en fazla Avrupa'da ekilen şeker pancarının yaygın
biçimde ekilişi de son iki asır içinde olmuş. Ülkemize ilk kez
1906'da girdiği ileri sürülen pancarın, Uşak şeker fabrikasının
1926'da kurulmasından sonra da devlet eliyle tarımının desteklenerek
yaygınlaştırıldığı bilinmektedir.
Meyve
ve sebzelere gelince; Çin' den dünyaya yayılan çayın ülkemizde
tarımının yapılışının bir asırdan az bir geçmişi vardır. Üstelik,
eski meslektaşlarımızdan rahmetli Zihni Derin'in kişisel gayretleri
ve devletin yoğun desteğiyle ancak 1940'lardan sonra Doğu Karadeniz'de
yaygınlık kazanabilmiştir. 14. yüzyıl civarında İran'dan ülkemize
getirildiği sanılan fındık bitkisi, Karadeniz bölgesinin en önemli
ürünü olarak yaygınlık kazanmış ve bugün için Dünya üretiminin
% 7580'ini tek başına karşılar duruma gelmiştir.
İncirin
anavatanı Akdeniz ve Ön Asya'dır. Dünya üretiminin % 60'ını karşılayan
ülkemiz, bu ürünün binlerce yıl öncesine giden tarihiyle gen merkezi
durumundadır. Antepfıstığı, İran ve Anadolu'nun; bugün tüm Akdeniz
bölgesi ülkelerinin hakim bitkisi olan zeytin ise, Güney Anadolu
ve Suriye'nin doğal bitkileridir. Tarihi geçmişi de ilk kültüre
alınan bitkiler kadar eskidir.
Portakal,
mandalina ve limon gibi turunçgil bitkilerin anavatanı Çin ve
diğer uzakdoğu ülkeleridir. Oradan Hindistan yoluyla Akdeniz ülkelerine
ve yenidünyaya yayılmış. Ülkemize girişleri kesin olarak belirlenemese
de, 1930'lardan sonra tarımlarının yoğunluk kazandıkları belirtilmektedir.
Üzümün
anavatanı da Anadolu'dur. M.Ö.: 4000 yıllarına kadar uzanan geçmişiyle
ilgili olarak, Anadolu'nun pek çok yöresindeki kabartma duvar
resimlerinde üzüm salkımlarının yer alışı, bu ürünün tarihi hakkında
aydınlatıcı bilgiler vermektedir.
Elma,
armut ve kavun Anadolu orijinli meyvelerdir. Sebzelerin bir çoğu
ise Çin, Hindistan ve Amerika kaynaklıdır. Örneğin; bugün sofralarımızın
en vazgeçilmez ürünü olan domates, Çukurova gibi tarımın en önemli
merkezlerinden birisine bile ancak 1859 yılında girmiş ve tarımına
da daha sonraki yıllarda geçilmiş.
Bugün
dünyada üretilen 140 civarındaki meyveden 75 kadar türün ülkemizde
de başarıyla üretiliyor oluşu, ekolojimizin uygunluğunu göstermektedir.
Son yıllarda da Kivi ve avakado gibi meyvelerin üretimi yaygınlık
kazanmaya başlamıştır.
Bu
yazıda özetlenen, bitkilerin tarihi gelişimleriyle ilgili satırların
okuyanlara, geçmiş kuşakların beslenme kültürleriyle ilgili bilgiler
vermesi amaçlanmıştır. Belki, yılın on iki ayında da aynı ucuzlukta
ve kalitede bulamamaktan dolayı mızmızlandığımız sebze ve meyveleri,
tarih boyunca milyarlarca insanın tatma şerefine ulaşamadığını
düşünerek, biraz halimize şükrederiz ve tarımla uğraşanların ne
derece yararlı işler yapmış olduklarını hatırlarız diye düşünüyorum.
BU HABERLE İLGİLİ DİĞER GELİşMELER
|