DOĞATARİHGEZİ
Tarihi dokusu ve deniziyle, Akdenizin kıskandıran coğrafyası
MERSİN
Akdeniz;
bünyesindeki tüm ülkelere güzelliklerini tattırmış ama Anadolu'ya
daha bir bonkör davranmış. Biz kıymetini bilemesek de, pek çok
çarpıcı güzelliği kolye gibi dizmiş, bitmez bir aşkla kucakladığı
sahillerimize. Muğla'dan Hatay'a kadar bütün bir Akdeniz sahili
dolaşıldığında, ne kadar şanslı olduğumuz, kirletmemeyi bir becerebilsek,
yok etmemeyi bir kafamızdan silebilsek, usta bir heykeltraş gibi
bu sahilleri insan eliyle daha bir süsleyebilsek, tarihi yorgunluğundan
ve bakımsızlı-ğından bir kurtarabilsek; kim bilir bünyesinde gizlediği
daha ne güzellikleri gün ışığına çıkartacak, daha ne görüntülere
sahnesinde başrol verecektir.
İçel ili sınırlarını kıyı boyunca kaplayan Taşeli platosu da,
Akdeniz'in en şanslı yörelerinden birini oluşturur. Kuzeyde Toroslar
ve Bolkarlar, yemyeşil gözleriyle aşağıları gözetleyip, Anamur,
Silifke, Berdan ve Tar-sus ovalarının bekçiliğine soyunur gibidirler.
Göksu, Tarsus, Limonlu, Sorgun ve Aslanköy dereleri, Toros-ların
gözyaşlarını denize taşırlar. Bereket fışkırır bu ortaklıktan;
ovalara, yaylalara yayılır.
Toroslara dayadığı sırtının verdiği güvenle Akdeniz'i seyredip
duran Mersin'in mağrur havasından da belli ki; bölgenin en geniş
topraklarına kucak açtığı bu coğ-rafyada herkesi kıskandıracak
nice güzellikler saklı. Tarihin ve doğanın piyangosundan epeyce
bir nasip-lendiğini, burnu havalarda gezen asilzadeler görüntü-süyle
öylesine bütünleştirmiş ki, sebep olduğu yanlış-lıkları duymaya
da, değiştirmeye de pek katlanamıyor sanki. Gençliğinde kazandığı
şöhretinin ölene kadar kendisine yeteceğine inanmış bir eski şöhretlinin
uy-kuya dalmışlığı gibi; tarihten miras kalmış öneminin ve güzelliklerinin
tafrasıyla kendinden geçmişçesine bir vurdumduymazlık içerisinde,
güneş banyosu yapıp duruyor yıllardır. Oysa, ne cevherler gizli
bu alımlı coğrafyada ...
Bu masmavi deniz, bu yemyeşil dağlar ve onun bağ-rında can bulmuş
nice tarihi mekan, birbirinden enfes koyların ayak ucuna ilişmiş
düşman çatlatan kumsal-lar, denize hayat taşıyan yorulmak bilmez
dereler ve daha neler neler! Hepsi bir enfes tablonun parçası
o-lup uzanmışlar da boylu boyunca; ya sabır diyecek in-saf sahiplerini
beklemedeler. "Neyimiz eksik turist kaynayan yörelerden"
diye hayıflanıp dursalar da; Anadolu' nun dört bir yanından koşup
gelen yerli tatil sevdalılarının sevgisine kavuşsalar da; hep
bir şeye, ilgisizliğin çirkinliğine isyan ediyor gibiler.
Çekici sahilleriyle gözleri büyüleyen ama uzun yıllar aynı ilgisizlik
girdabındaki benzeri dertlerle boğulan Antalya ve Muğla'nın, bellerini
düzeltip ayağa kalk-masının üzerinden çok zaman geçti. Şimdi sırım
gibi atlet oldular da, dünya turizm parkurunda başa koşmaya çalışıyorlar.
Mersin'in neyi eksik ? Doğaysa doğa; deniz ve kumsalsa alâsı var;
yaylaları, değişik kültür örnekleriyle dikkat çeken yörükleri,
koca dağla-rın altından akan nehirleriyle upuzun mağaraları var;
kaleleri, kuleleri; cennet cehennemi, kanlı divanesi var; ayranı,
kebabı, şalgamı var.
Bütün bu varları unutturan; çevresindeki 3-4 katlı binalar arasından
hilkat garibesi gibi yükselip, tek başına kalışını rüzgarlarla
dertleşerek unutmaya çalı-şan 52 katlı gökdeleni ve portakal bahçelerini
yutarak ilerleyen obur betonları da var tabii ki. Denize paralel
uzanan çok katlı çirkin sitelerin ve motellerin betonsu soğukluğunu,
yaz sıcaklarıyla bile gidermek güç olsa gerek. Nerede o Alanya'nın,
Yaseminler, Kıbrıs Akas-yaları ve Gelin Duvağı türü sarmaşığımsı
çiçeklerle süslü 3-5 katlı otel ve pansiyonları ya da Belek'in
dört bir yanını çevrelemiş yeşillikler içerisindeki, her biri
farklı bir mimari güzellik sunan göz kamaştıran yapı-ları? Bu
girintili çıkıntılı kıyılara ve denizle sarmaş do-laş olmuş yeşilliklere
ev sahipliği yapan tepelerin taşlı kayalı yapısına uymayan, zevksiz,
düz çehreli bina-lar. Ağaca küskün, ayak parmaklarını suya sarkıtmış
gibi denizin içine kadar girmiş yüksek blokların havasız bıraktığı
topraklarda, bölgenin eski sahipleri olan turunçgil bahçeleri
de boğulup kalmanın etkisiyle giderek azalmakta. Üstelik, bugün
Mersin kent merkezi içerisinde kalan, 2700 yıllık tarihi Viranşehir
ya da eski adıyla Soli ( Pompeiopolis )kentine ait, giderek yok
olmaya başlayan kalıntıların apartmanlar arasında kaybolup gitmesi
de, tarihe duyulan vurdumduymazlığın acı bir örneği durumunda.
Oysa; bu coğrafyanın dilinden anlaşılsa ki; doğallık-tan uzaklaşmak
bir hançer saplamak gibidir Akdeniz' in koynuna. Çok katlıları
dikmek hüner değil ki? Üste-lik yeşillikler içindeki az sayıda
yapı, kalitesi ve cazi-besiyle belki çok daha fazla gelir getirecektir
bu me-kanlara. Zaten giderek artan kentleşmenin etkisiyle, dar
sokaklardan, betonlaşmadan kaçıp gelen insan-ların aradığı şey
de bu doğal ortam özlemi değilmidir?
40 yıl önceleri Serik civarında, ana yola asfalt bağlan-tısı
bile olmayan bir köyden, planlı programlı bir düzenlemeyle, günümüzde
dev turizm bölgesi Belek nasıl doğmuşsa; birbirinden farklı mimarilere
sahip harika otel ve tatil köyleriyle, onları yutar gibi görünen
zengin yeşillik alanları, tertemiz sahilleri ve yeni moda golf
alanlarıyla vazgeçilmezi oynayan, günümüzün ünlü turizm beldelerinden
biri olmanın yolu da, herhalde Mersin sahillerinde sahneye konan
abur cuburluk filminden geçmese gerek. Turistik belgeli yatak
sayısı dışında, turizm potansiyelini ateşleyen en önemli öğe olarak,
kaliteli turistik tesislerin sayısı da, bir anlam verebilir belki.
Mersin'de 2 adet 5. sınıf ve 8 adet 4. sınıf otel varken; Antalya
ilinde 51 adet 5. sınıf ve 57 adet 4. sınıf otelle, 38 adet 1.
sınıf tatil köyünün kurulmuş olması, turizm pastasından alınacak
payın dağılımını doğal olarak etkilemektedir.
Yabancı turistin beğeni düzeyine daha fazla hitap etmek düşüncesiyle,
turizm yatırımlarına yansıtılacak artan düzeylerdeki kalite arayışlarının;
binaların mimarisinden, doğal çevrenin korunmasına ve yeşile daha
fazla saygı gösterilmesine kadar pek çok konu-da olumlu etkiler
yapması kaçınılmaz olacaktır. Ana-mur ve Silifke'den Erdemli'ye
kadarki kıyı bölgesini süsleyen yüzlerce koyun, Alanya örneklerinde
olduğu gibi güzel turizm yatırımlarıyla renklendirilmesi, kıskandıran
zenginlikteki tarihi yapıların restorasyo-nu ve yayla güzelliklerinin
tur programlarına eklenme-siyle, bu mekanların da yabancı tur
operatörlerinin ilgi alanına girmesi sürpriz olmayacaktır.
Dev
deniz kaplumbağaları yumurtlama ortamı olarak bu kıyıları seçer
de, biz onları geldiğine pişman ederiz bir güzel. Yeterince kontroller
olmasa, silahlarımıza mükemmel hedef tahtası olacaklardır ki, kimileri
bu akıbetten kurtulamıyor gerçekten. Başka bir ülkede olsa; sayıları
az bile olsa, bu ilginç yaratıklar o kentin en ünlü sembolü olur,
reklamıyla dünyanın ilgisini çeker ve turist akınına sebep olur.
Nesli tükenmekte olan Kelaynak kuşlarını bile sadece yarışma soruları
arasında anma becerisine sahip bir toplum olarak, doğayı koruma
ve sevme konusunda eksiğimiz bol ama daha nereye kadar ?
Mersin'in kent içindeki nüfus yoğunluğu, yaşayanları bunaltacak
sorunlara neden olsa da, deniz kıyısında yapılan yeni yeşil alan
düzenlemeleriyle kent daha nefes alınır bir hale getirilmekte.
Ancak, şehir atıklarının sahilleri girilemeyecek düzeyde kirletmiş
olması, upuzun sahilleri kullanım dışı bırakmakta. Belki İzmir
ve Haliç örneğindeki gibi, bir gün Mersin kent içi sahilleri de
rahatça denize girilebilir şekle gelecektir ama bizler görebilecek
miyiz bilinmez.
Akşam üstleri, güneşin batışını, engin denizlere yansıyan kırmızılıklar
içerisinde izlerken, balığa çıkacak balıkçıların hummalı çalışmalarını
ve ertesi sabaha dönük ümitlerini yüzlerindeki neşeden seçerek
duygularına katılmak ve deniz kıyısına asılmış balonlara nişan
alan gençlerin sevinç çığlıkları arasında, üzerinden dumanlar
tüten seyyar çerezcilerin al beni diyen çerezlerinden tadarak,
keyifler içerisinde mavi-liklere dalarken; ötelerde demirlemiş
rengarenk gemilerin sabırla bekleyişlerini fotoğraflara dondurmakla
kalmayıp, su içindeki canlıların “daha fazla kirletmeyin denizimizi”
dediğini duyar gibi olmalıyız. Binlerce yılın mirasını, kirleterek
değil, daha da güzelleştirerek gelecek kuşaklara bırakmamız gerektiğine
ve hiçbir eksiği olmayan bu yörenin de turizm pastasından yeterince
nasiplenmesi adına daha yapıcı çabalar içerisine girmemizin şart
olduğuna bir inansak, herhalde başımıza taşlar yağmazdı ama nerede
o günler ?
|
DOĞATARİHGEZİ
>>
Mersin
/ Ahmet Nedim Nazlıcan

ANA
SAYFAYA DÖN

Yazı
ve Fotoğraflar;
A. Nedim NAZLICAN
Yüksek Ziraat Mühendisi |
|

|





|
|