YORUM

Ali
Ekber Yıldırım
Dünya Gazetesi
AB Tarımda Reform
Değil "Takiyye" Yaptı
Avrupa Birliği, 1962'den beri Ortak Tarım Politikası'nı
başarıyla uyguluyor. Öyle ki bu başarı zaman içerisinde bir çok
üründe büyük stokların oluşmasına neden oldu. Bu "başarılı"
uygulamanın sonucunda AB, belli aralıklarla Ortak Tarım Politikası'nda
reform yapma gereksinimi duydu.
Bu çerçevede Ortak Tarım Politikası reformlarını, 1968-89 dönemi,
1990-97 dönemi ve 1997'den Gündem 2000'e kadar olan 3 temel aşamada
değerlendirmek mümkün. Her üç dönemde de tarımda ciddi reformlar
yapıldı.
Bir yandan Dünya Ticaret Örgütü diğer tarafta ABD'nin baskısı
ile AB Ortak Tarım Politikası'nda yeni bir reforma gitmek zorunda
kaldı. Daha önce yapılan reformların aksine AB, bu kez çok sancılı
bir dönemden geçti.
Birlik, reform konusunda adeta ikiye bölündü. Bir tarafta mevcut
statükonun devamından yana olan Fransa, Yunanistan, İtalya ve
Finlandiya gibi tarımsal desteklerden en fazla payı alan ülkeler,
diğer tarafta tarımsal desteklemelerin azaltılmasını savunan Almanya,
İngiltere, İsveç ve Hollanda.
Brüksel'de yapılan son görüşmeler 26 Haziran 2003'te anlaşma ile
sonuçlandı. Görünüşe bakılırsa Almanya'nın başını çektiği grup
bu mücadeleden zaferle çıktı. Ancak gerçekte Fransa'nın başını
çektiği karşı grubun da mağlubiyetinden söz etmek pek mümkün değil.
Çünkü deyim yerindeyse AB tarım bakanlarının sabaha kadar süren
tartışmaları sonucunda yapılan tarım reformu değil son günlerin
moda deyimi ile "takiyye" yapmaktır.
AB'nin yapılması beklenen tarım reformu paketinde; tarımsal desteklerin
ürün bazında değil, aile işletmeleri ve çiftlik bazında yapılması
öngörülüyordu. Doğrudan gelir desteğinin çevrenin korunması, gıda
güvenliğinin sağlanması ve hayvan refahının sağlanması kriterleri
baz alınarak ödenmesi sağlanacaktı.
En önemlisi doğrudan ödemelerde her yıl yüzde 3
oranında bir düşüş sağlanarak nihai hedefte doğrudan ödeme desteklerinin
yüzde 20 azaltılması hedefleniyordu. Yıllık bazda bir çiftliğin
(işletmenin) alacağı destek 300 bin Euro ile sınırlandırılıyordu.
Ekolojik ürünlere destek sağlanması planlanıyordu.
Ancak sabaha kadar tartışan AB tarım bakanlarının anlaşmaya vardığı
ve reform olarak sunulan pakette bunların hemen hemen hiçbirisi
yok. Deyim yerindeyse "dağ fare doğurdu." Yapılan, "tarımsal
desteklerin üretimle bağlantısını kesmek" gibi cilalı bir
sözle göz boyamaktır. Öyle ki, desteklerin üretimle bağlantısının
kesilmesi lafı bile 2005'te uygulamaya konulacak. Ama bu da zorunlu
bir tarih değil. İsterlerse ülkeler bu uygulamaya 2007'de geçebilecek.
Bu çerçevede AB'nin yeni dönemde tarım politikası şu ana hatlarla
sürecek:
1- Tarımsal destekler aynen deavam edecek. AB bütçesinin yarısı,
yaklaşık 50 milyar Euro tarıma ve kırsal politikalara harcanacak.
2- Şekerpancarı dolayısıyla şekerde, zeytinyağında, tahılda ve
hayvancılıkta destekler aynen devam edecek.
3- Tarımsal ürün ithalatına yönelik engellemelerle içerdeki üretici
korunmaya devam edilecek.
4- Ürün bazındaki desteklerin yanısıra, tarım ürünleri ihracatı
da desteklenmeye devam edilecek.
5- Reform olarak sunulan yeni kararlar en erken 2005'te uygulamaya
geçecek.
Türkiye'nin bu "reformdan" çıkaracağı dersler nedir?
AB'nin yaptığı bu sözde reformdan çıkaracağı çok önemli dersler
var elbette. Türkiye'de kimi çevreler çıkıp diyebilirler ki, "AB
tarımsal destekleri kaldırıyor. Türkiye de kaldırsın."
Onlara verilecek yanıt çok basit. AB, 1962'den beri tarıma çok
büyük destekler verdi. Başlangıçta bütçesinin yüzde 85-90'ını
ortak tarım politikasına ayıran AB, halen bütçesinin yarısı yani
50 milyar Euro destek sağlıyor. Bu doğrudan yapılan destekler.
Dolaylı destekler de var. Tarife dışı engeller, birlik pazarına
giren ithal tarım ürünlerini engellemek, ihracatı desteklemek
tarıma yapılan diğer desteklerdir.
Türkiye, IMF ve Dünya Bankası'nın isteği doğrultusunda 3 yıl önce
gübre, ilaç, tohum gibi girdi desteklerini bir kalemde kaldırdı.
Doğrudan gelir desteği ve 5 üründe uygulanan prim uygulaması dışında
ciddi bir destek yok. Bu destekleri de üreticiler üretim yılında
değil bir yıl gecikme ile alabiliyorlar. Türkiye'de toplam tarımsal
desteklerin tutarı 2 milyar doları bile bulmuyor. Böyle bir tablo
karşısında "Türkiye'de destekleri kaldırsın" görüşünü
savunmak en hafif deyimi ile cahilliktir. Türkiye zaten tarımı
desteklemiyor ki. Hangi destekleri kaldırsın?
Türkiye'nin çıkaracağı en önemli ders ise şudur: AB, yaklaşık
3 yıldır tarım reformunu tartışıyor ve ortaya çıkan sonuçta hemen
hemen hiçbir üretici zarar görmüyor.
Türkiye'de ise, üretici ile ilgili alınan kararlar tartışma gündemine
dahi gelmiyor. Çünkü bu politikaları Türkiye'nin kendisi belirleyemiyor.
Bir kaç örnek verelim:
-Doğrudan gelir desteğini Dünya Bankası "uygulayın"
dedi, Türkiye, bu sistemi tartışmadan uygulamaya koydu.
-İlaç, tohum, gübre gibi temel girdilerde yapılan destekleri Uluslararası
Para Fonu (IMF) "kaldırın" dedi, Türkiye bunu tartışmadan
kaldırdı.
-Türkiye'de buğday fiyatının ne kadar olması gerektiği bile IMF'ye
verilen niyet mektubuna konuldu.
-Şeker Yasası, Tütün Yasası, IMF'nin isteği ve baskısıyla çıkarıldı.
Yapılan bu uygulamaların hepsi Türkiye'de çiftçileri ciddi zararlara
uğratarak "üretim yapamaz" hale getirdi.
Türkiye, Avrupa Birliği'ne sunacağı "Ulusal Program"da
tarıma da geniş yer verdi. Bu kadar uzun metnin yerine o programa
yazılması gereken söz şu olmalıydı: "Türkiye, Avrupa Birliği'nin
tarımda yaptıklarını aynen uygulayacaktır."
|
YORUM
>>
Suyun gözüne/
Tarım Paydaşları Ağı ve beklentiler - Kemal Erdoğan
>>
AB Tarımda
reform değil "takiyye" yaptı / Ali Ekber Yıldırım
>>
Avrupa'da
tarım desteklemesi değişiyor / Deniz Gökçe

ANA
SAYFAYA DÖN
|