GÜNDEM
Zir. Yük. Müh. Suat KALFA
ASB Yönetim Kurulu Bşk.
5. Soya Toplantısı
Ülkemiz tarım politikaları, içinde bulunduğumuz
derin kriz nedeniyle biz üreticilerin tahammül sınırlarını zorlamaktadır.
Üreticileri yaşadığımız yok olma tehlikesine getiren makro nedenlerin
başında ise ;
* Örgütsüzlük nedeniyle, üreticilerin ulusal politikalarda, katılım
ve katkı yaratamaması,
* Türk tarımı aleyhine kararlar içeren uluslararası anlaşmalardan
doğan hakların takipsizliği,
* Tarım politikasının devlet politikası olamaması, bakanlığın
yetkisizlik sebebiyle tarıma hakim olamaması ve gereken finansın
ayrılamaması,
* Bilgi ve beceriden yoksun, günü birlik alınmış, siyasi ve yanlış
kararlar, olarak özetlenebilir.
Tarımı krize sokan uluslararası nedenlerin tarihçesine baktığımızda
ise ;
Avrupa Birliği ile 1963 yılında imzalanan Ankara Antlaşmasını
ve uyum için verilen 22 yıllık geçiş döneminde hiçbir çalışmanın
yapılmadığını,
* Dünya Ticaret Örgütü ile 1994 yılında Marakeş de imzalanan Uruguay-Roundu
ve yapısal uyum için verilen 5 yıllık geçiş süresi içerisinde
hiçbir çalışmanın yapılmadığını,
* DTÖ imzalanan kararların, 1999 krizi nedeniyle (Türk tarımı
aleyhine) IMF verilen niyet mektubunda yine 2 yıllık geçiş süresi
içerisinde devletin, tarımdan her türlü desteğini ortadan kaldıran
uygulamalara imza atıldığı fakat, gereğinin yapılmadığı görülmektedir.
Dolayısıyla, uzun yıllar ihmale uğrayan Türk tarımının, medeni
ülkelerin oluşturduğu, ortak aklın kurallarından uzak politikalarla
idare edilemediği, bir yere varılmadığı ve varılamayacağı açıktır.
Ayrıca, ülkenin bitkisel yağ ve küspe açığı en üst seviyede sorun
olarak karşımızda dururken, dünya bitkisel yağ ve küspe kaynakları
ve ticaretine bakıldığında meseleden ne kadar uzak kaldığımız
açıkça görülmektedir.
TİCARET:Dünya soya üretimi 2002 yılı verilerine göre 184 milyon
ton olup, tüketim talebi hızla gelişmektedir. Ülkemiz soya üretimi
ise, 2002 yılı itibariyle ise 95.000 ton civarındadır. Toplam
tüketiminin (1.208 bin ton) oldukça gerisindedir. Aradaki büyük
fark ithalatla giderilme ve yılda toplam, 350 milyon$ döviz harcanmaktadır.
Ülkemiz bir yandan Bakü-Tiflis-Ceyhan boru hattından 300 milyon
$/yıl gelir elde etmek için çaba sarf ederken, diğer yandan da
soya ve ürünleri ithalatına 350 milyon $/yıl bedel ödemektedir.
Yapılan 2010 yılı projeksiyonuna göre soya tüketimimizin 3.5 milyon
tona ulaşacağı tespit edilmiştir. Dolayısıyla soya üretiminin
doğru politikalarla yönlendirilmesi ve geliştirilmesi vazgeçilmezdir.
Dünya ticaretine konu olan soya miktarı 57.300.000. ton olup,
ABD sadece soya ve ürünleri ihracatından yılda toplam 7.066milyar
$ gelir elde etmektedir. Bunun 5,420 milyon doları direkt soya
, 1,381milyon dolar soya küspesi ve 0.265milyon doları ise soya
yağı ihracatıdır.
MALİYET: Üretimimiz birim alandan elde edilen ürün açısından
dünya ortalamasından yüksektir. Ancak, girdi maliyetlerinin çok
yüksek oluşu ve rakip ürünlerin hem girdi sübvansiyonu, hem ürün
desteklemesi, hem de depolama yardımı alması serbest rekabet sistemlerinin
işlemesinin ve ulusal üretimin tehlikeye sokulmasının başlıca
sebebidir.
1kg soyanın 470 bin liraya satılması ile üreticinin %25 net kar
etmesi planlanmaktayken, oluşan 2002 yılı piyasa fiyatı 340bin
lira olarak gerçekleşmiştir.
Dolayısıyla oluşan eksik piyasa şartları ve üretimin desteklenmemesi,
soya primin miktar , fiyat ve zaman(ocak-mart) olarak beklenenin
oldukça uzağında olması, soya üreticisini üretiminden çekilmek,
ülkeyi ise, yağlı tohumlar ve özellikle de soya ithalatıyla karşı
karşıya bırakılmaktadır.
PRİM: Liberal olmayan ticaret sistemlerinin hüküm sürdüğü dünyada
uluslararası anlaşmalara atılan imzalar sebebiyle üretici tam
bir kıskaç altında olup, ülkenin gıda güvenliği ve üretimin devamı
için ne yazık ki fazla enstrüman bulunmamaktadır. Yapılması gereken
şey eksik piyasa şartlarını ortadan kaldırmaktır. Bunun için ;
* Prim sistemini doğru (zaman ve miktar) işleterek üretime müdahale
etmek ve üretimi garanti altına almak,
* Depolama yardımları ve future borsalar ile emanet alımlar sistemini
devreye sokarak, üreticiyi ve yerli sanayii stok maliyetinden
kurtarmak,
Yukarıdaki çizelge 4den de anlaşılacağı üzere 2002 yılı ürünü
için, üreticinin soyayı %25 karla piyasaya verilebilmesi için
minimum 470binTL/KG satılması gerekmektedir. Ancak 2002 yılı ürün
hasad-satış evresinde Çukobirlik başta olmak üzere piyasadan yerli
mal çeken unsurların alış fiyatı ise 340binTL/Kg olarak gerçekleşmiştir.
Dolayısıyla aradaki farkın pirim olarak bütçeye konulup, biran
önce üreticiye verilmesinin üretimin devamlılığı açısından oldukça
büyük bir öneme sahiptir.
SONUÇ:Ülkemiz, bir yandan soya, ayçiçeği, mısır, pamuk, kolza
gibi ürünlerin (bitkisel üretim açığı nedeniyle) ithalatı için,
yüz binlerce dolar döviz transfer ederken, diğer yandan da fındık,
tütün ve şeker pancarı gibi üretim fazlası olan ürünlere siyasi
sebeplerle oldukça ağır bedeller ödemektedir.
Ülkemizin, içinden geçtiği derin kriz nedeniyle, tüm politikalarda
olduğu gibi tarımda da akılcılığa ve ekonomik davranışa ihtiyacı
vardır. Dolayısıyla soya ve yağlı tohumların ve ülkenin ihtiyacı
olan tarımsal ürünlerin üretiminin desteklenmesi, primlerinin
biran evvel bütçeye konularak üreticiye dağıtılması ve prim komisyonunda
üretici birliklerinin bulunması gerekmektedir. Üretim fazlası
olan ürünlerimizde ise düşük kalite ve yüksek fiyat sebebiyle
ihracat şansı olmayan üretimlerin alternatif üretimlere yönlendirilmesi,
ülkemiz için büyük kazanç olacaktır.
Ülkemizde soya üretiminin arttırılması yönünde atılacak adımlara
en çok ihtiyaç duyulduğu günümüzde genel politika;
Örgütlenme ile ilgili hazırlanan “ üretici birlikler” yasasının
hukuki tabanının AB normlarında oluşturulması ve finansla ilgili
ise, ürün bedellerinin minimum %02-0.5'i direkt kesintilerle ilgili
üretici birliklerine aktarılmasını sağlayacak yasal düzenleme-nin
oluşturulması gerekmektedir.
İthalattaki liberal düzenlemelerin , dahili ticarette de rekabet
edilebilir şekilde geliştirilmesi ve tarım ürünlerinin ihracatının
önündeki tüm engellerin kaldırılması gerekmektedir.
Yeni ve verimli çeşitlerin ülkemize kazandırıl-ması için “ıslah
hakları yasası (tohum koruma kanunu)' nın” çıkarılması gerekmektedir.
Dünya tarım ürünleri ticaretinde haklı rekabet yaratabilmek için
girdi fiyatlarının rakip üreticilerle eşit seviyede olması ve
soya priminin 12 cent/kg olarak (ocak-mart) ödenmesi gerekmektedir.
AB ülkelerinde olduğu gibi soya ve yağlı tohumlara verilen 73
Euro/ton depolama yardımının ülkemizde de verilebilmesi için çalışmalara
başlatılması gerekmektedir.
Soya işleyen sanayicin öncelikli sanayi dalı olarak kabul görmesi,
finans sorunun çözümü vergi istisnaları vs. yönünde çaba sarf
edilmesi gerekmektedir.
Soyanın ithalatında liberal düzenlemeler, yalnızca soya çekirdek
ithalatında olmalı, soya ürünlerinin ülkeye girişi kontrol altına
alınmalı, kesinlikle engeller geliştirilmelidir.
Üretimin kalite ve kantine olarak geliştirilmesi için, üretici
eğitim çalışmalarının uluslararası proje ile desteklenerek yaygınlaştırılması
esas alınmalıdır.
Soya ve soyalı ürünlerin üretimi ve tüketimi oldukça alt seviyededir,
soya endüstrisinin ülkeye kazandırılması için TÜBİTAK gibi bilimsel
kurumların, üniversitelerin ve devletin ulusal ve uluslar arası
projeler ve çalışmalar başlatması gerekmektedir.
Ulusal üretimin tehlikeye düştüğü, uluslararası piyasa şartlarının
sorumlusu üretici değildir. Ancak üretimin devamlılığını sağlamak
başta Tarım ve Sanayi Bakanlıkları ile Hazine ve Dış Ticaret müsteşarlığı
olmak üzere herkesin görevidir.
|
GÜNDEM
>>
Üretici
pamukta hayal kırıklığı istemiyor
>>
Pamukta
prim az, kayıp çok
>>
Tarımı kur vurdu
>>
Pamuk
Adana'da çeyiz sandığı
>>
Fındık piyasasında neler oluyor
>>
Çiftçi de tarım da batıyor
>>
Ayçiçeğinde avans fiyatı 460 bin TL
>>
5. Soya Toplantısı
>>
Üretici
ve Eurogap
>>
Konya Tarım Fuarı

ANA
SAYFAYA DÖN

|