SEKTÖREL

Dr. Sedat SERÇE
MKÜ Ziraat Fakültesi
Bahçe Bitkileri Bölümü, Antakya

Yrd. Doç. Dr. Sebahattin ÇÜRÜK
MKÜ Ziraat Fakültesi
Bahçe Bitkileri Bölümü, Antakya

 Ülkemizde Bitki Biyoteknolojisi

Biyoteknoloji Nedir?

Biyoteknoloji; hücre biyolojisi ve doku kültürü, moleküler biyoloji, mikrobiyoloji, genetik, fizyoloji ve biyokimya gibi doğa bilimleri yanında mühendislik ve bilgisayar mühendisliğinden yararlanarak, rekombinant DNA teknolojisiyle bitki, hayvan ve mikro organizmaları geliştirmek, doğal olarak var olmayan veya ihtiyacımız kadar üretilemeyen yeni ve az bulunan maddeleri (ürünleri) elde etmek için kullanılan teknolojilerin tümüdür. Tarımsal üretime katkı bakamından çok büyük bir potansiyele sahip olan biyoteknoloji; mikrobiyal, su ürünleri, bitki, hayvan ve tıbbi biyoteknoloji gibi bölümlerden oluşmaktadır. Bu yazıda, dünya ve ülkemizin bitki biyoteknolojisi bakımından mevcut durumu ve ülkemizde atılması gereken adımlar tartışılacaktır.

Tarımsal Biyoteknoloji Nerede Kullanıl-maktadır?
Bitki biyoteknolojisi bitki ıslahında çok çeşitli alanlarda kullanılmaktadır. Bu alanlara örnek olarak; bitkilerin genetik yapıları ve akrabalık düzeyleri belirlenmek suretiyle yapılan temel çalışmalardan elde edilen verilerin, çeşit geliştirmede kullanılması verilebilir. Ayrıca, bitki ve diğer canlıların gen haritalarını oluşturarak, tarımsal üretim açısından önemli genlerin saptanması ve klonlama yoluyla başka genotiplere aktarılabilecek duruma getirilmesi de biyoteknoloji kullanımının önemli örneklerindendir. Biyoteknoloji ile gen transferi, klasik ıslah yöntemleriyle kültür bitkilerine aktarılması mümkün olmayan genlerin aktarılmasına olanak tanımaktadır. Hatta günümüzde bitkiler aleminde olmayan ancak hayvanlarda ve diğer mikroorganizmalarda bulunan veya yapay olarak elde edilen genler bile bitkilere aktarılmakta ve yeni özelliklere sahip çeşitler geliştirilebilmektedir.
Tarımsal biyoteknolojinin kullanılmasıyla dünyada ticari olarak üretilen virüs hastalığına dayanıklı kabak (Freedom II); raf ömrü uzatılmış domates (Flavr Savr); geniş spektrumlu herbisite (Glyphosate) dayanıklı soya fasulyesi, mısır ve pamuk; yüksek oranda laurik asit içeren kanola (Brassica napus); besin içeriği (lipid ve protein) geliştirilmiş soya fasulyesi, yerfıstığı ve kakao; yeşil kurda dayanıklı pamuk (BollGard) ve mısır (san/koçan) kurduna dayanıklı mısır (YieldGard) çeşitleri geliştirilmiştir. Ayrıca, son 10 yılda elde edilen tecrübeler ışığında, birden fazla istenen özelliğin (Ör: herbisit ve böceklere karşı dayanıklılık) bir çeşitte kombine edilme çalışmaları başlamıştır. Neden Biyoteknoloji?
Günümüzde 6 milyara yaklaşan dünya nüfusunun yirmi yıl sonra 9 milyara ulaşacağı tahmin edilmektedir. Bu güne kadar besin kaynaklarındaki artış miktarı incelendiğinde, dünya besin kaynaklarının önümüzdeki 20 yıl içinde dünya nüfusunda meydana gelecek artışa paralel olarak artmasının mümkün olmayacağı ve dünyada var olan gıda sıkıntısının daha çok derinleşeceği belirtilmektedir. Zira tarih boyunca tarımsal üretimdeki artış, tarım alanlarının genişletilmesi, sulama, gübreleme gibi kültürel önlemlerin kullanılması/geliştirilmesi ve klasik bitki ıslahı yöntemleriyle geliştirilmiş üstün genotiplerin kullanımıyla sağlanmıştır. Verimli tarım arazilerinin yerleşime açılması, tarımda kullanılabilecek yeni verimli arazilerin yok denecek kadar az olması ve kültürel işlemlerin halihazırda en üstün şekilde uygulanıyor olması, bu günkü tarım teknolojileri ile ihtiyaç duyulan ürün artışının sağlanmasının olası olmadığını göstermektedir. İstenen artışın sağlanması için kısa sürede hastalık ve zararlılara dayanıklı, gıda kalitesi iyileştirilmiş ve çeşitlendirilmiş, tuzlu, kurak, sıcak ve soğuk gibi alanlarda yetiştirilebilen çeşitlerin geliştirilmesi gerektiği ortaya çıkmaktadır. Bu durumda, bitki ıslahı tarımsal üretim artışı için geriye tek seçenek olarak kalmaktadır. Ancak, klasik bitki ıslahının geçmiş yıllarda tarımsal üretimde sağladığı artış payı incelendiğinde, dünyanın hızla artan gıda gereksinimini karşılamaktan uzak olacağı tahmin edilebilmektedir. Bu nedenlerle, gıda üretiminde mutlaka biyoteknoloji gibi yeni teknolojilerin tarımda ve özellikle bitki ıslahında kullanılması gerekmektedir.
Dünya ülkeleri arasında, bitki genetik kaynaklarına sahip çıkan ve bitki biyoteknolojisini en etkin olarak kullanan ülkelerin, genelde dünya tohumluk endüstrisinde söz sahibi oldukları görülmektedir. Yapılan tahminlere göre dünyada her yıl ticarete konu olan iç tohumluğun parasal değeri, yaklaşık 30 milyar doları bulmakta ve bu miktarın 20 milyar dolarlık kısmı pazar ekonomisi uygulanan ülkelerde söz konusu olmaktadır. Buna karşılık dünyanın tahmini tohumluk ve vejatatif materyal dış ticaret hacmi, yıllık 3.5 milyar dolar civarındadır (1997 yılı verilerine göre). Ülkemizin ticarete konu olan iç tohumluk potansiyelinin 250 milyon dolar dolayında olduğu tahmin edilmektedir. 1997 yılı verilerine göre, tohumluk ve vejatatif çoğaltma materyali ihracatı yapan ülkelerin başında ABD (700 milyon $), Hollanda (620 milyon $) ve Fransa (532 milyon $) gelmektedir.

Ülkemizde Mevcut Durum ve Yapılması Gerekenler
Ülkemizde 1980'li yıllardan sonra yapılan düzenlemelerle tohum üretimi, ağırlıklı olarak özel sektör tarafından dışa bağımlı olarak yapılır hale gelmiştir. Ancak, Türkiye tarımda iddialı bir ülke (sanayisi tarıma dayalı) olmasına rağmen, tohumluk üretimi amacıyla altyapı oluşturup, dünya tohumluk endüstrisindeki gelişmelere paralel olarak araştırma-geliştirme (AR-GE) faaliyetlerini yeterince gerçekleştiremediği için çok uluslu tohumculuk şirketleriyle rekabet edebilecek durumda olmadığı gibi, tohumluk ithalatı yapan bir ülke durumuna gelmiştir.
Türkiye ulusal tohumluk endüstrisini destekleyecek AR-GE faaliyetleri açısından da ne yazık ki iddialı bir konumda değildir. Özellikle örtüaltı sebze üretiminde kullandığımız çeşitlerin tohumları, büyük oranda yurt dışından döviz karşılığında temin edilmektedir. Yeni ıslah edilecek hibrit çeşitlerin yerli gen kaynaklarımızın özelliklerini de taşıyan üstün niteliklere sahip olabilmesi için ileri biyoteknolojik yöntemlerden mutlaka yararlanmak gerekmektedir. Gen aktarım teknolojisi, tüm dünyada özellikle gelişmiş ülkelerde, tarımsal ürünlerin geliştirilmesinde gün geçtikçe artan bir hızla kullanılmaktadır. 2000 yılı değerlerine göre, Dünya genelinde transgenik çeşit geliştiren başlıca ülkeler ABD, Arjantin, Kanada, Çin, Avustralya, Fransa ve Güney Afrika olarak sıralanmaktadırlar. Hatta bazı yabancı firmalar tarafından, bu ürünlerin ticaretinin ülkemizde de yapılması için girişimler başlatılmıştır. Ülkemizde de Tarım ve Köy işleri Bakanlığının bünyesinde 1998 yılında 'Transgenik Kültür Bitkilerinin Alan Denemeleri Talimatı' yürürlüğe girmiş olup, bu gün pamuk ve mısırda transgenik bitkiler kontrollü koşullarda alan denemelerine tabi tutulmaktadır.
Tarımsal biyoteknoloji çalışmalarındaki başarının ilk şartı, bu alanda yetişmiş nitelikle insan gücüdür. Günümüz Türkiye'sinde, tarımsal biyoteknoloji konusunda AR-GE yapabilecek altyapıya sahip özel ve kamu kuruluşu sayısı çok azdır (birkaç tanedir). Bu eksikliğin giderilmesi için Türkiye'de üniversiteler, Milli Eğitim Bakanlığı, TÜBİTAK ve DPT gibi kurumların desteği ile bu konuda çok sayıda araştırıcının yurt dışında yetiştirilmesi sağlanmıştır. Ancak söz konusu araştırıcıların önemli bir bölümü, 1992 yılında kurulan ve altyapısını tamamlayamamış üniversitelerde göreve başladıklarından, birikimlerini kullanabilecekleri bir ortam bulamamışlardır. Bu nedenlerle, yurt dışında her biri 100 binlerce dolar ödenerek yetiştirilen araştırıcıların çalışmalarını yapabilecekleri, her üniversitede merkezi laboratuarların kurulması gereklidir. Bu bağlamda özellikle DPT başta olmak üzere TÜBİTAK ve üniversitelere önemli görevler düşmektedir.
Islah programlarının başarıları, nitelikli yürütücüler dışında, programlarda kullanılan gen kaynaklarının çeşitliliğine de bağlıdır. Örneğin, Avrupa'da çilek ıslahı konusunda en

 

Kendinizi Mail listemize ekleyin sitemiz ve sektörle ilgili gelişmelerden sizide haberdar edelim.

 

SEKTÖREL

>> Yaş meyve-sebze sektörü ön raporu

>> Tatlandırıcı ithalatının mısır ve pancar üreticisine etkileri

>> Ülkemizde bitki biyoteknolojisi

>> Erozyon ve kontrolü

>> Tarımda traktörün önemi


 

ANA SAYFAYA DÖN
 


ABD'de olduğu gibi yoğun araştırma yapan gruplar olmasına rağmen, bütün dünyada Avrupa kökenli çeşitlere göre daha üstün performans sergileyen Amerikan çeşitleri yoğun olarak yetiştirilmektedir. Bunun en önemli nedeni, Amerikan çeşitlerinin geliştirilmesinde kullanılan geniş genetik çeşitliliktir. Bitki genetik merkezleri ve kaynakları, bitki türlerinin gen havuzlarındaki kalıtsal bilginin çeşitliliğini içermekte ve kültüre alınana çeşitler yanında, eski çeşitler, yerel çeşitler ve yabani akrabalardan oluşmaktadırlar. Ülkemiz genetik çeşitlilik bakımından dünyanın en şanslı ülkeleri arasındadır. Dünyada bulunan toplam sekiz gen merkezinin ikisinde (Yakın Doğu ve Akdeniz) Türkiye bulunmaktadır. Ülkemizde yaklaşık üçte biri endemik olmak üzere 10 bin kadar bitki türü bulunmaktadır. Biyoteknoloji, ıslah programlarının hammaddeleri olarak düşünebileceğimiz bu gen kaynaklarını değerlendirmek için klasik ıslah yöntemlerine göre çok daha etkili yöntemler içermekte ve bitki ıslahçılarına eşsiz fırsatlar sunmaktadır. Klasik ıslahçılar, gen kaynaklarını programlarında değerlendirirken, kaynakların fenotiplerini göz önünde bulundurarak melezlemeler yapmaktadırlar. Melezlemeler sırasında istenilen genler yanında, istenmeyen ve bütünsel performansı düşüren gen/genler de yavru döllere taşındığından, kültür çeşitlerine artı değer kazandıracak üstün genlerin değerlendirilmesi etkili bir şekilde yapılamamaktadır. Oysa gen haritalama, klonlama, ve gen aktarımı gibi teknikleri içeren biyoteknoloji sayesinde gen kaynaklarını fenotipler bazında değil, gen bazında araştırmak mümkün olabilmektedir. Bu sayede mevcut çeşitlerin istenen özellikleri değiştirilmeden yeni özellikler kazandırılabilmektedir. Bugün insanlık, biyoteknoloji sayesinde ilk kez gen kaynaklarının sahip oldukları potansiyeli gerçekten etkin bir şekilde kullanabilecek duruma gelmiştir.
Ülkemizin sahip olduğu genetik zenginliğinden yararlanabilecek yurt içinde ve dışında yetişmiş insan gücüne, üniversitelerimizde merkezi laboratuarlar kurularak çalışma olanağı yaratıldığında, özel sektörün de aktif bir şekilde devreye girmesiyle; 1. Kısa sürede kendi tohumumuzu üretmeye başlayacağımızdan, büyük oranda dışa bağımlı ülkemiz tohumluk endüstrisinin dışa bağımlılığı zamanla azalabilecektir, 2. Ülkemizde hastalık ve zararlılara hassas, ıslah edilmemiş ve sertifikası olmayan çeşitlerin kullanılmasına bağlı olan kayıpların önüne geçilmiş olabilecektir, 3. Ülkemizin tohumluk dışalımı için ödediği döviz belli ölçüde azalabilecektir, 4. Hastalık ve zararlılara karşı kullanılan kimyasalların tüketilmesi azalabilecektir. Bu da, doğal dengenin korunmasına ve çevremizin daha az kirlenmesine neden olacaktır, 5. Ülkemizdeki genetik kaynakların yok olup gitmesi bir ölçüde engellenebilecek, yerli genotiplerimizin üstün özellikler kazandırılarak iç ve dış ticari piyasada aranan çeşitler haline dönüştürülmesi mümkün olabilecektir.

Sonuç
İleride ortaya çıkabilecek gıda kıtlığından olumsuz bir şekilde etkilenmemek ve tarımda diğer gelişmiş ülkeler gibi dünya tohumluk ve vejatatif bitki materyali ticaretinden hak ettiğimiz payı almak için var olan yetişmiş teknik elemanları ve bitkisel genetik zenginliklerimizi, eksiği olan üniversitelerimize kuracağımız bitki biyoteknolojisi laboratuvarları ile değerlendir-memiz gerekmektedir. Sonuç olarak, söz konusu yüksek teknolojiyi kullanıp kendi geno-tiplerimizi hızla geliştiremediğimiz durumda, yabancı ülkelerin ürünlerini pazarladıkları bir konumu kabullenmekten başka seçenek kalmayacaktır. Bu nedenle, ülkemizin genetik kaynaklarından yararlanarak bitki ıslahı kültürünü ve gen aktarım teknolojisini geliştirmek, her türlü risk analizlerini ve değerlendirmelerini yapabilir niteliğe kavuşmak, ülkemiz için öncelik taşıyan konuların başında gelmelidir.

Kaynaklar:
Anonim, 2001. Sekizinci beş yıllık kalkınma planı: Bitkisel üretim (Tohumculuk), özel ihtisas komisyonu raporu. DPT yayın no:2646-ÖİK:654, 105 s.
Barnum, S.R., 1998. Biotechnology, ITP, Wadsworth Publishing Company, 10 Davis Drive, Belmont, CA 94002, 225 pp.
Elçi, A., 2002, Tohumculuk sektöründe durum. CineTarım, 39:8-11.
Kılınçer, N., 1999. Gen aktarımlı bitkilerde düzenlemeler, Bilim ve Teknik (TÜBİTAK) Temmuz, 380:84.
Kılınçer, N., 1999. Gen aktarımlı çeşitler ve Türkiye, Bilim ve Teknik (TÜBİTAK) Temmuz, 380:86-87.
Tan, Ayfer. 2003. Ege Tarımsal Araştırma Enstitüsü web sayfası (http://www.aari.gov.tr).
Tanksley, S.D., ve McCouch, S.R., 1997. Seeds banks and molecular maps: Unlocking genetic potential from the wild. Science, 277:1063-1066.
Williamson, J.D., 2002. Plant biotechnology: past, present, and future. J. Amer. Soc. Hort. Sci., 127(4):462-466.

Copyright©1996-2000 Cine-Tarım A.Ş. Her hakkı saklıdır.
Cine-Tarım A.Ş.'nin yazılı izni olmaksızın hiçbir yazılı ve görsel malzeme kısmen ya da bütünüyle kullanılamaz.