GÜNDEM
Avrupa, Genetik
Yapısı Değiştirilmiş Ürünlere Ait Yasağı Kaldırdı
Brezilya'dan transgenik (genetik olarak değiştirilmiş)
30 bin ton soyanın Türkiye'ye ithalatının Greenpeace örgütü tarafından
engellendiği haberleriyle başlayan transgenik ürünlerin sağlığa
zararlı olup olmadığı yönündeki tartışma, yeni bir boyut kazandı.
Pankobirlik, aralarında soya kıymasının da olduğu ithal tarımsal
ürünlerden elde edilen 20'nin üzerinde gıda maddesini tahlil için
Avrupa'daki laboratuvarlara gönderdi. Pankobirlik Yetkilileri,
tahlili tamamlanan 10'ün üzerindeki gıda maddesinin noter onaylı
laboratuvar sonuçlarına göre, bu ürünlerin içerisindeki Genetik
Değiştirilmiş Organizmalar (GDO) oranının Avrupa Birliği'nin transgenik
ürünlerden elde edilen hayvan yemleri için koyduğu üst sınırın
2-3 katı çıktığını açıkladılar. Bitkisel Yağ Sanayicileri Derneği
ise transgenik soya fasulyesinin Türkiye'de üretimine ve tüketicinin
bilgilendirilmesi şartıyla bu ürünlerden elde edilen gıda maddelerinin
tüketimine izin verilmesi için Tarım Bakanlığı'nı gerekli düzenlemeleri
yapmaya çağırdı.
İnsan sağlığı için tehlikeli
Pankobirlik Genel Müdürü Yrd.Doç.Dr. Miktad Çakır, Türkiye'de
ithal ürünlerden yapılan tüm gıda ürünlerini İsviçre, Almanya
ve Hollanda'daki laboratuvarlarda tahlil ettirdiklerini, ellerine
ulaşan ilk sonuçlara göre, bu ürünlerin insan sağlığı açısından
büyük tehlike içerdiğini açıkladı. Tahlile gönderdikleri 20'den
fazla ürün arasında soya kıyması da dahil olmak üzere yerli ürünlerle
rekabet eden yabancı ürünlerden üretilmiş gıda ürünlerinin tamamının
bulunduğunu ifade eden Çakır, "Genetik müdahaleye uğramış
ürünlerin içerisindeki GDO oranı çok önemli. AB standartlarına
göre bu oran yüzde 0.99 ile yüzde 1 arasında değişiyor. Yüzde
1'in üzeri insan sağlığı için zararlı. Hayvan yemleri için bu
oran yüzde 3. 10'un üzerindeki ürünün tahlil sonuçlarına göre
insanlarımızın tükettiği bu gıdalardaki GDO oranı, AB'nin insanların
tükettiği ürünlere koyduğu üst sınırın 7-8, hayvan yemlerindeki
üst sınırın 2-3 kat üzerinde" açıklamasını yaptı.
Yerli türler yok olacak
Ekolojik Tarım Organizasyonu Derneği Başkanı Yrd.Doç.Dr.Ahmet
Altındişli, transgenik ürünlerin üretiminin Türkiye'nin bitkisel
yapısını geri dönülmez şekilde değiştireceğini söyledi. 1994'te
çıkan Organik Tarım Yönetmeliği'ne göre transgenik bitkilerin
üretiminin ve tüketiminin yasaklandığını belirten Altındişli,
"Sağlık açısından ciddi endişeler var" dedi. Altındişli,
şu bilgileri verdi: "Bir ovanın ortasına ekilen transgenik
mısır, tozlanma yoluyla etraftaki yerli mısır çeşitlerini dölleyerek
biyolojik çeşitliliğin kaybolmasına yol açıyor. Ülkemizin bitkisel
örtüsü, genetik saldırılar sonucu yaşama kabiliyetini kaybedecek.
Bu şekilde yerli buğday, mısır, soya fasulyesi çeşitleri yok olacak.
Alerjik olaylarla başlayan insan sağlığına yönelik olumsuz etkiler
ise 30-40 yıllık süre içerisinde ortaya çıkacak."
Üretime ve tüketime izin verilmeli
Bitkisel Yağ Sanayicileri Derneği Başkanı Faruk Sarı, ABD, Arjantin
ve Brezilya'da üretilen soya fasulyesinin tamamına yakınının transgenik
olduğunu vurguladı. Mısırla ilgili birkaç alerji olayı dışında
transgenik ürünlerin sağlığa zararlı olduğu yönünde bulguya rastlanmadığını
dile getiren Sarı, "Bu konu birilerinin elinde oyuncak olmamalıdır.
Dernek olarak gıda sanayi ve yan sanayini bilimsel platformda
buluşturmaya hazırız" dedi. Avrupa Birliği'nin transgenik
ürünlerin sadece üretimini yasakladığını, tüketimine ise izin
verdiğini anımsatan Sarı, sorunun AB ile ABD arasındaki keşif
savaşından kaynaklandığını savundu.
İyi birşeyse biz de üretelim
Türkiye Yem Sanayicileri Birliği Yönetim Kurulu Başkanı Ülkü Karakuş,
yapılan araştırmalar sonucu transgenik bitkilerin, normalleri
ile besin maddeleri yönünden farklı olmadığı, hayvanlara yedirildiğinde
onların verimleri üzerinde bugüne kadar herhangi bir olumsuz etkisinin
bulunmadığının bildirildiğini söyledi. Adana Soya Üreticileri
Birliği Başkanı Suat Kalfa da, transgenik ürünlerin insan sağlığına
yönelik etkilerinin tartışılmaya devam ettiğini ifade ederek,
"İyi bir şeyse Türk çiftçisi de üretmeli, kötü bir şeyse
ithalatı engellenmelidir" görüşünü dile getirdi. Yılda 1.3
milyon ton soya fasulyesi ithal edildiğini, bunun karşılığında
384 milyon dolar ödendiğini vurgulayan Kalfa, ithal edilen soyanın
tamamının transgenik olduğunu söyledi. Geçen yıl 35 bin ton yerli
üretim yapıldığına değinen Kalfa, "Türk çiftçisinin transgenik
ürünlerle rekabet etmesinin yolu açılmalıdır" dedi.
Üretim alanları İngiltere ve İrlanda'nın 2 katı
Dünyada genetik yapısı değiştirilmiş ürünlerin ekimi 2000 yılı
verilerine göre 44,2 milyon hektar dolayında. Bu da İngiltere
ile Kuzey İrlanda'nın 2 katı kadar bir alana eşit. Transgenik
ürünlerin soya fasulyesi, pamuk, kanola ve mısırda yoğunlaştığı
ifade ediliyor. Dünyada 140 milyon hektar mısır ekili alanın yüzde
7'si ise transgenik mısır ile kaplı. Türkiye, bitkisel yağ ve
yem sanayinin ihtiyaç duyduğu hammadde açığının kapatılması için
yılda 1.5 milyon ton mısır ve 1.3 milyon ton soya fasulyesi ithal
ediyor.
Suskunluk bozulmalı
Türkiye Ziraat Mühendisleri Odası Genel Başkanı Gökhan Günaydın,
yasak olmasına karşın, Türkiye'ye, ağırlıklı olarak mısır, soya
ve pamuk olmak üzere, ABD ve Arjantin'de üretilen transgenik ürünlerin
girdiğini, konuyu yıllardır dile getirdiklerini ancak, resmi makamların
suskunlukla geçiştirmeye çalıştığını öne sürdü. Günaydın, bu tablo
karşısında oda olarak şu sorularının yanıtlanmasını istediklerini
vurguladı:
1-Türkiye kamu yönetimi, yukarıda sözü edilen ürünlerin transgenik
olmadığına ilişkin bir açıklama yapabiliyor mu? Bu yönde yapılacak
olası bir açıklamanın inandırıcı olabilmesi için, ürünü gönderen
ülkelerden elde edilmiş sertifikaların yeterli olmayacağı ortadadır.
2-ABD ve Arjantin kökenli mısır ve soya işlenerek elde edilen
bebek mamasından kolalı içeceklere kadar geniş bir yelpazenin,
insan sağlığı üzerinde oluşturduğu risklerin sorumlusu kimlerdir
?
3-Ülkeye girişi mevzuat hükümlerine göre yasak olan transgenik
ürünlerin fiili olarak da girişine engel olmak için kurulması
gereken laboratuar altyapısı, neden yıllardır kurul(a)mamaktadır
?
Ne yapılmalı?
1 - Transgenik ürünlerin ar-ge çalışmaları Türkiye'de yürütülmeli,
sağlık açısından risk oluşturmadığı ve nesiller boyunca da oluşturmayacağı
bilimsel bir kesinlilikle saptanmadan, kamunun yürüttüğü araştırma
alanları dışında transgenik ürün üretilmesi kesinlikle engellenmelidir.
2 - Dünyanın birçok ülkesinde, haklı tüketici tepkisi nedeniyle
yasaklanan transgenik ürünlerin ülkeye girişine engel olacak teknik
ve yönetimsel altyapı bir an önce kurulmalıdır. ABD kökenli çokuluslu
şirketler ve onların "yerli" ortaklarının para kazanma
hırsı uğruna, halk riske atılamaz.
GENLERİ DEĞİŞTİRİLMİŞ TOHUMLARDAN YAPILMA GIDA ETİKETLENECEK
"Genleri değiştirilmiş tohumlar" ve bu tohumlardan
üretilmiş besin maddelerinin etiketleri üzerinde bu durumu gösteren
ibarelerin yer alması zorunluluğunu getiren yönetmelik Avrupa
Birliği'nde yürürlüğe girmekle birlikte özellikle çevrecilerin
tepkisi sürüyor. Söz konusu yönetmeliğin kabulü üzerine Avrupa
Birliği üyesi ülkelere genleri ile oynanmış ürünlerin ithal yasağı
kaldırılmış oldu. Böylece başta Amerika Birleşik Devletleri olmak
üzere Brezilya. Arjantin, Kanada gibi Amerika kıtası ülkeleri
ile çoğu Avrupa ülkesi arasındaki önemli bir ticari anlaşmazlık
konusu da gündemden kalktı. Aralarında Fransa, İspanya gibi ülkelerin
de olduğu birçok AB üyesi ülke bu konuda insan ve çevre sağlığına
aykırı oldukları kuşkusuyla söz konusu ürünlerin ülkelerine girmesine
yasak koymuşlardı. Aynı şekilde ülke içinde de bu tür ürünlerin
yetiştirilmesine izin vermiyorlardı. Çevreci kuruluşlar ve o arada
çevreci eksenli siyaset yapan Yeşiller ise genleri ile oynanmış
ürünlere muhalefetlerini sürdürerek söz konusu yönetmeliğin ciddi
eksikler taşıdığını savunuyorlar.
AB üyesi ülkelerin tümünde yürürlüğe giren yönetmeliğe göre,
bundan böyle içeriğinde yüzde 0,9'dan daha yüksek oranda genleri
değiştirilmiş madde bulunan gıda ürünleri üzerinde bunu belirten
bir ibare yeralması zorunlu tutuluyor. Genleri ile oynanmış mısırdan
elde edilmiş glukoz şurubu içeren gıda ürünleri, bu bağlamda rafine
yağlar, bonbonlar, cikletler, çikolatalı ürünler, bira ve şaraplar
bu kapsama giriyor. Buna karşılık, genleri ile oynanmış yemlerle
beslenmiş hayvanlardan elde edilen et, süt ve yumurta gibi ürünlerin
etiketlerinde bu duruma işaret edilmesi söz konusu değil. Başta
"Greenpeace" (Yeşilbarış) hareketi olmak üzere çeşitli
çevreci sivil toplum kuruluşları ve Yeşiller olarak anılan siyasi
partiler bu hususa tepki gösteriyorlar.
İthal yasağı kalkacak
Söz konusu yönetmelik AB üyesi ülkelerin çoğunda beş yıldan beri
genleri değiştirilmiş ürünlere yönelik olarak uygulanan ithal
yasağının kalkması sonucunu verecek nitelikte. Aslında Avrupa
Birliği üyesi ülkelerde bu konuda halen bir görüş birliği oluşmuş
değil ve Yeşiller söz konusu ithal yasağının yürürlükte kalması
için çaba gösteriyorlar. Halen yetkili kurullar önünde genleri
değiştirilmiş iki mısır türü var, biri Syngenta adlı kuruluşun
Bt-11 kod adını taşıyan tohumu, diğeri Monsanto firmasının Nk-603
kodunu taşıyan tohumu. Fakat izin mi verilsin, yasak mı sürdürülsün
konusunda bir türlü uzlaşma sağlanamadığı veya taraflardan biri
diğeri üzerinde net bir üstünlük elde edemediği için konu sonuçlanmamış
halde sürüyor. Sonunda AB Komisyonu'nun devreye girmesi ve bir
karar vermesi gerekecek. Ancak Komisyon'un bu kararı Avrupa parlamentosu
seçimlerinin yapılacağı 13 Haziran sonrası vermesi olasılığı hayli
yüksek. Zira kamuoyu çoğunlukla genleri değiştirilmiş ürünlerin
serbestleştirilmesine tepki duyuyor.
Muhalefet sürüyor
Çevreci kuruluşların muhalefeti Yönetmeliğin eksikleri olduğu
noktasında odaklaşıyor. Yönetmelikte genleri değiştirilmiş tohumlar
ile doğallığını yitirmemiş tohumların birbirine karıştırılmasını
veya bulaşmasını önlemeye yönelik hiçbir önlemin öngörülmemiş
olması özellikle şimşekleri çekiyor. Avrupa Birliği Komisyonu,
ülkelerin genleri değiştirilmemiş tohum yetiştirmek üzere özel
bölgeler kurmalarına izin vermiyor ancak geleneksel ve genleri
değiştirilmiş iki ekinin birbirine karışmasını önleyecek önlemlerin
alınmasını her ülkenin kendi insiyatifine bırakıyor. Fransa'da
Sosyalist Parti'nin elindeki birçok yerel yönetim sadece geleneksel,
yani genleri değiştirilmemiş tohumlar yetiştirilecek veya bu tür
tohumlarla ekim yapılacak özel yöreler kurmayı amaçladıklarını
duyurmuşlardı.
BEBEKLERİMİZE GENETİK OLARAK DEĞİŞTİRİLMİŞ ÜRÜNLER YEDİRMEYELİM
Son günlerde kamuoyunda, Türkiye'ye genetik olarak değiştirilmiş
(transgenik) soya getiren bir gemiye yönelik Greenpeace örgütünün
yaptığı eylemlere ilişkin haberlere yönelik bir açıklama yapan
Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı Gökhan Günaydın, “Bu haber,
ODA'mızın yıllardır dile getirdiği ve resmi makamların suskunlukla
geçiştirmeye çalıştığı şu gerçeğin altını çizmektedir: Yasak olmasına
karşın, Türkiye'ye, ağırlıklı olarak mısır, soya ve pamuk olmak
üzere, ABD ve Arjantin'de üretilen transgenik ürünler girmekte,
bunlar bebek maması da dahil olmak üzere Türkiye'de marketlerde
satılan birçok işlenmiş ürünün hammaddesini oluşturmaktadır!..
Dünyada toplam 60 milyon hektar alanda (Türkiye yüzölçümüne yakın
bir alan) transgenik ürünlerin ekimi yapılmakla birlikte, ekim
alanlarının % 99'u ABD, Arjantin, Kanada ve Çin'de bulunmaktadır.
Bu ülkelerden ABD, 40 milyon hektar ekim alanı ile ilk sırada
yer alırken, onu 13.5 milyon hektar ile Arjantin, 3.5 milyon hektar
ile Kanada ve 2.1 milyon hektar ile Çin izlemektedir.
Ürünlerin transgenik ekim alanlarında aldıkları payda ise 36.5
milyon hektar ile soya birinci, 12.4 milyon hektar ile mısır ikinci,
6.8 milyon hektar ile de pamuk üçüncü sırada yer almaktadır.
ABD'den, borsa fiyatı ile ithal edilen mısır ya da soya ürününün,
transgenik olmama olasılığı, yok denecek kadar azdır. Çünkü ABD'de,
transgenik olmayan ürün isteyen Avrupa'lı tedarikçiler için, sözleşmeli
üretimle, normal mısır - soya üretimi yapılmakta ve borsa fiyatı
düzeyinin 60 ila 70 dolar üzerinden satılmaktadır.
Transgenik ürünler, insan ve hayvan sağlığı, biyolojik çeşitlilik,
çevre ve sosyo-ekonomik yapı üzerinde risk oluşturma olasılığı
taşımaktadırlar.
Gen aktarımı ile birlikte diğer organizmalardan hastalık ve alerji
yapacak özelliklerin taşınması olasılığı, transgenik ürünlerin
birincil ve ikincil metabolik ürünleri içinde beklenmeyen biyokimyasal
ürünler bulunması riskini ortaya çıkarmaktadır. Ayrıca antibiyotik
dayanıklılık genlerinin insan ya da hayvan bünyesine geçmesi nedeniyle
dayanıklılık oluşması, transfer edilen genlerin insan bünyesindeki
bakterilerle birleşme olasılığı, virüs kaynaklı genlerin dayanıklılık
genini diğer virüslere transfer etme olasılığı da diğer risk kaynaklarıdır.
Ayrıca transgenik bitkiler, salıverildikleri çevrede bitki sosyolojisinin
bozulmasına, doğal türlerde genetik çeşitliliğin kaybına, ekosistemdeki
tür dağılımının ve dengenin bozularak genetik kaynakları oluşturan
yabani türlerin doğal evaluasyonlarında sapmalara neden olabilecektir.
Bu gerçekler bilinmesine ve yasak olmasına karşın, sağlık ve
çevre açısından risk oluşturan transgenik ürünler, yıllardır Türkiye'ye
serbestçe girmektedir. Çünkü Türkiye'nin, gümrüklerinde, transgenik
ürün analizi yapabilecek laboratuar altyapısı yoktur !..
Türkiye'ye 2003 yılında toplam 1.818.131 ton mısır girmiştir.
Bu miktarın 1.113.483 tonu ABD, 356.753 tonu ise Arjantin'den
girmiştir. Başka bir deyişle, 1.8 milyon tonluk toplam mısır dışalımının
% 81'i ABD ve Arjantin'den yapılmıştır.
Soya ürününde de durum farklı değildir. Türkiye 2003 yılında
toplam 813.635 ton soya dışalımı yapmıştır. Bu miktarın 382.824
tonu ABD, 336.990 tonu ise Arjantin'den girmiştir. Başka bir deyişle,
813 bin tonluk toplam soya dışalımının % 88'i ABD ve Arjantin'den
yapılmıştır.” Dedi.
Bu tablo karşısında, Ziraat Mühendisleri ODASI olarak soruyoruz
:
1 - Türkiye kamu yönetimi, yukarıda sözü edilen ürünlerin transgenik
olmadığına ilişkin bir açıklama yapabiliyor mu ? Bu yönde yapılacak
olası bir açıklamanın inandırıcı olabilmesi için, ürünü gönderen
ülkelerden elde edilmiş sertifikaların yeterli olmayacağı ortadadır.
2 - ABD ve Arjantin kökenli mısır ve soya işlenerek elde edilen
bebek mamasından kolalı içeceklere kadar geniş bir yelpazenin,
insan sağlığı üzerinde oluşturduğu risklerin sorumlusu kimlerdir
?
3 - Ülkeye girişi mevzuat hükümlerine göre yasak olan transgenik
ürünlerin fiili olarak ta girişine engel olmak için kurulması
gereken laboratuar altyapısı, neden yıllardır kurul(a)mamaktadır
?
Bu alanda, ivedilikle yapılması gereken çalışmalar şöyle özetlenebilir;
1 - Transgenik ürünlerin ar-ge çalışmaları Türkiye'de yürütülmeli,
sağlık açısından risk oluşturmadığı ve nesiller boyunca da oluşturmayacağı
bilimsel bir kesinlilikle saptanmadan, kamunun yürüttüğü araştırma
alanları dışında transgenik ürün üretilmesi kesinlikle engellenmelidir.
2 - Dünyanın birçok ülkesinde, haklı tüketici tepkisi nedeniyle
yasaklanan transgenik ürünlerin ülkeye girişine engel olacak teknik
ve yönetimsel altyapı bir an önce kurulmalıdır.
ABD kökenli çokuluslu şirketler ve onların "yerli"
ortaklarının para kazanma hırsı uğruna, halk riske atılamaz.
Şurası unutulmamalıdır ki, ABD Başkanı BUSH'un, verimi yüksek
transgenik ürünlerle dünyanın açlarının doyurulacağına ilişkin
açıklamaları ile Irak'ta uyguladığı vahşeti bu ülkeye demokrasi
getirmek üzere gerçekleştirdiğine yönelik açıklamaları arasında
hiçbir fark yoktur !
AVRUPA, GENETİK YAPISI DEĞİŞTİRİLMİŞ ÜRÜNLERE AİT YASAĞI KALDIRDI
Biyoteknolojinin tarımdaki yansıması olan transgenik çeşitlerin
(Genetik Yapısı Değiştirilmiş Ürünler GDO) altı yıldır Avrupa
Topluluğunda ticareti yasak idi. Her ne kadar daha önce alınan
izinlerle bazı ürünlerin ticareti yapılmış ise de, söz konusu
yasaklama ABD'nin milyarlarca dolara varan ticari zararına neden
olmuştu. Bu nedenle ABD ve bazı ülkeler; Avrupa'yı söz konusu
GDO ürünlere karşı koyduğu yasaklama nedeni ile Dünya Ticaret
Örgütü'ne şikayet etmişlerdi. 1,8 milyar dolarlık tazminatın konu
edildiği bu olayda Avrupa geri çekiliyor görünümü yaratmıştır.
19 Mayıs 2004 Tarihinde transgenik çeşitlerin tarımına ve gıda
olarak kullanılmasına karşı AB'nin tüketicilerden sorumlu komiseri
David Byrne „Güvenlikle ilgili sorunlar artık çözümlendi, yalnız
tüketicinin seçiminde ürünlerin etiketlenmesi sorunu kaldı“ dedi.
Aslında Avrupa da GDO'ların avantajlarının bilincindeydi. Nitekim
yıllardır İspanya transgenik mısır tarımını 30 bin hektar alanda
sürdürmüştür. Diğer bazı ülkeler de bu ürünlerin tarımına geçme
beklentisi ile geniş alanlarda deneme üretimlerini yapmışlardır.
Örneğin Almanya hastalıklara karşı dayanıklılık kazandırılmış
transgenik buğday ekilişlerini yedi eyaletinde sürdürmektedir.
Bugüne kadar herhangi bir sağlık probleminin yaşanmadığı bu ürünlerde
AB, sayısı binlere varan laboratuar testleri uygulamış ve bu tür
ürünlerin yasaklanmasına yönelik bir belge sunamamıştır. Fakat
olayı tüketici açısından ele alarak 18 Nisan 2004 tarihinde bu
tür ürünlerin belirli eşik değeri (%0,9) üstündekilerin etiketlenmesi
zorunluluğu getirilerek 1999 evveli ticareti serbest bırakılmış
transgenik ürünlerin de pazarlanmasına kolaylık sağlamıştır. Avrupa
Komisyonu bu kararı, EFSA'nın (Avrupa topluluğu Gıda Güvenlik
Enstitüsü) Bt11 mısırının diğer mısırlar kadar sağlık bakımından
güvenilir olduğunu belgelemesinden sonra almıştır.
Moratoryumun kalkması AB'li bakanların oy çokluğu ile gerçekleşmiştir.
İrlanda, Hollanda, Finlandiya, İsveç, İngiltere ve İtalyanın oyları
karşısında Danimarka, Yunanistan, Fransa, Lüksemburg ve Avusturya
olumsuz oy kullanmışlar, Portekiz, Almanya ve İspanya ise çekimser
kalmıştır.
Bt11'in Avrupada pazarlanma iznini çok sayıda GDO tarımsal ürün
takip edecektir. Şu anda 24 başvuru vardır. Bunlardan 11'i gıda
bazında ele alınırken, diğer 13'ü için Avrupa'da tarımı yapılmak
üzere başvuruda bulunulmuştur. AB' de yetiştirilmek üzere başvuruda
bulunulan transgenik çeşitler; mısır, kolza, şeker pancarı, soya,
çeltik ve pamuğa aittirler.
19 Mayıs 2004 Tarihinde moratoryumun kaldırılması Bt11 tatlı
mısırı, yabancı ot ilacına dayanıklı NK603 ve GA21 mısır ile sap
kurduna dayanıklı MON863 mısır çeşitleri için söz konusudur.
1996 yılından beri AB'de bu konuda bazı başvurular kabul edilmiş
ve yabancı ot ilacına karşı dayanıklı soya ile sap kurduna karşı
dayanıklı Bt176 mısır çeşitleri tescil edilmiştir. Ayrıca gıda
olarak pazarlanabilmesi amacıyla 11 transgenik ürün için (yedisi
kolza, ikisi pamuk çiğidi ve kalan ikiside mısır) onay alınmıştır.
Konunun detayı, Prof.Dr. Nazimi Açıkgöz Merkez Müdürü acikgoz@rektorluk.ege.edu.tr
veya Ege Üniversitesi Tohum Teknolojisi Araştırma ve Uygulama
Merkezinden (0232 3394304) öğrenilebilir.
|